26 Kasım 2010 Cuma

Ben Mezopotamya




3-9 Aralık 2010 tarihleri arasında Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi`nde... Hem bu sefer yalnız da değiller...

D katında ;
- AFSAD İşitme Engelli Çocuklar Fotoğraf Sergisi
- AFSAD Az Gören Çocuklar Fotoğraf Sergisi
- Çağdaş Eğitim ve Uygulama Okulu Zihinsel Yetersiz Çocuklar Fotoğraf Sergisi
- ZİÇEV Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı Zihin Ergo Sum Fotoğraf Atölyesi Sergileri;

Diğer katlarda ise
- Çengel Kafe
- Çankaya İş Okulu
- İlgi Otistik Çocukları Koruma Derneği sergileri yer alacaktır.

Lütfedin, görün, yüreklendirin...
Gülümsetin...

http://zihin-ergo-sum.deviantart.com/gallery/26812012

14 Kasım 2010 Pazar

Kolsuz Tripp & Bacaksız Bowen

Photo : Wendt of Boonton, N. J


Kolsuz adam Charles B. Tripp ve bacaksız adam Eli Bowen. Her ikisi de Ringling Kardeşler ve Barnum & Bailey sirklerinde 1890 lı yıllarda birlikte yolculuk etmişler.

Charles B. Tripp the armless man and Eli Bowen the legless man. Both men traveled with the Ringling Brothers and Barnum and Bailey circuses. (1890)
...

Charles B. Tripp born (without arms) in 1855 in Woodstock, Canada and died in 1939. Charles learned to dress himself, shave and write using his feet. Early years of Tripps life he made his living as a skilled carpenter/cabinet maker-working with detailed wood inlay designs when making his cabinets. In 1872 he joined Barnum's Circus and was hired without delay! His career as an oddity performer lasted for over fifty years, and he traveled with Ringling Brothers, Barnum and Bailey as well as with a number of carnivals. In his acts, he performed such tasks as penmanship, portrait painting and paper cutting. At the turn of the century, Charles became interested in photography and was known as "The Armless Photographer". Charles Tripp was well represented as a respectable, responsible man during his years of being a celebrity/performer. Tripp at the age of 84 died in a retirement community in Salisbury, North Carolina.

...

Eli Bowen (known as the legless acrobat) was born in 1844 in Ohio-born with an abnormal condition, Phocomelia/seal limbs. Eli was one of ten children, all normal except for him. Eli had no legs but had two feet, of two different sizes growing from his hips. As a young child, he used his arms for walking and would hold wooden blocks in his hands that enabled him to swing his hips between his arms. The strength/power he gained by walking on his arms allowed him to be a skilled acrobat and tumbler, which enhanced his sideshow performances. Bowen began his career at the Major Brown Colosseum at the age of 13, commencing at mid-western circus wagon shows and moving on to dime museums. By the 1870s he had toured the nation. He then joined Barnum and Bailey and toured Europe at the turn of the century. At the age of 26, Eli married Mattie Haight, who was ten years younger, and the two had five children. Eli Bowen once considered the handsomest man in his line business retired from show business in Ogden, California

http://www.worthpoint.com/worthopedia/1890s-cabinet-card-photo-eli-bowen-charles

5 Kasım 2010 Cuma

dünya kendi ağzından

Oluşumum üzerine rivayetlerden biri de o büyük patlama... Önce cayır cayır yandığım, sonra soğuyup donduğum, sonra da tekrar ısınıp kendime geldiğim bir gezegenim ben...

Adım dünya. O zamanlar şeklim geoid idi şimdi küre` selleşti...


Zaten ne olduysa da bundan sonra oldu... Kabuğum çatladı ve akın akın cıktılar içimden, sürüler oluşturdular, yığınlar, dağıldılar dört bir yanıma... Ve üzerimde bir şekilde `yasam` dediğimiz şey oluştu... Bir süre sonra da oluştuğuna pişman oldu, çünkü var edilenlerden biri, yani `ins`, bilerek ya da bilmeyerek, benim yaradılışına vesile olduğumu unutup, kendisi için yaratıldığımı iddia etmeye başladı ve zamanla beni dinlemeyi tamamen bırakıp, kendi konuşup kendi dinleyen başına buyruk zararlı bir kımıl haline geldi... Nihayetinde mantık sınırlarını da asarak, sorumsuz ve umursamaz davranışlarıyla, dünya üzerindeki her şeye ve hatta mekanına ciddi zararlar verdi...


Üzerimde bir tür asalak gibi tutunup, yerine sığamadıkça, gözü doymadıkça, yok ettikçe beni oydu, desti, yırttı kanımı emdi, üstelik bu süreçte sadece yasam mekanını değil kendi cinsini de tüketmeyi ihmal etmedi... Çaldı, çırptı, hak yedi, savaştı... Kendi yarattığı tüm kavramlara, o kavramlardaki tüm `yasaklara` yine kendi ihanet etti... Cennet vaadi ile beni cehenneme cevirdi... Sallandım, silkelendim, yerle bir ettim olmadı, boğdum olmadı, yıktım, yaktım, yok ettim olmadı...


E ben de koskoca yaşlı bir gezegenim... Benim de bildiğim bir bir şeyler var elbet... Ne yaptığımın bilincindeyim yani. Var sayın ki, -sadece- yaradılışına sebep olduğum bu canavar(lar) karsısında –şimdilik- aciz düştüm... Ne olursa olsun, bir yolunu bulacak ve sebep olduğum gibi yok etmesini de becerebileceğim... Hafıza tazeleyin bir bakalım, anımsayın, gerek oluşumda gerekse sonrasındaki süreçte ne canlıları yok etmiştim zaman içinde bu asalakları mı üzerimden atamayacağım?... Tekrar yarılıp onları geldiği yere gönderip üzerlerine kapanmam yakındır...


Bunu yapabildiğimde zor da olsa kendimi yeniden toparlayacak, birkaç milyon yıl içinde yeniden yaralarımı saracak ve daha doğru düzgün bir var`lık ortaya çıkaracağım... Benim teknik bir hatamdı, özür dilerim... Beni seven sayan, etrafında yasayan başka canlılara da saygı duymasını bilen, kendinin de onlardan yalnızca biri olduğunu, onlardan daha üstün ya da değerli olmadığını anlayacak bir yeni var`lik.


Siz göremeyeceksiniz o başka...

...

Bir çöp bidonu kenarında bulduğum; atık, kompoze bir malzemeyi üzerinden çektiğim fotoğraflar ile –var sayın- hikayelendirdim...

Faika Berat PEHLİVAN


Artık o ebedi dönüşünden sıkıldığı günlerdeydi. Evrende minicik bir yere sahip olan Samanyolu adındaki sarmal galaksinin en ücra köşelerinden birinde bir sığıntı gibi yaşıyordu. Uzaydan bakıldığında atmosfer diye adlandırılan o ince giysinin altında oldukça renkli ve eğlenceli görünüyordu fakat içerisinde durum biraz daha farklıydı. Tıpkı kendi gibi üzerinde yaşayan organizmalar da genellikle mutsuzdu.


Küçük mavi gezegen memnuniyetsizliğini pek dile getirmezdi. Öyle ki milyonlarca yıldır sürdürdüğü sessizliğini nadiren bozmuştu. Aslında bu uyarılar milyonlarca yıldır obsesifçe aynı yöne dönmekte olan ve sistemdeki yerinden milim kıpırdamayan bir gezegen için hiç de acımasız değildi.


Üzerinde yaşayan ve kendini evrendeki en zeki varlık olarak addeden insan ırkı, bu uyarıları tabii ki görmezden gelmedi. Onun yerine bu uyarılara "Nuh tufanı" gibi isimler verip bunları din adını verdikleri inanç sisteminin önemli bir bileşeni haline getirmeyi tercih etti.


Tıpkı dünya gibi üzerinde yaşayan tüm organizmaların da en temel enerji kaynağı olan güneş, dünyaya ve haliyle insanlara göre büyük fakat sürekli genişleyen uzaya göre minik bir yıldızdı. Dünya bunun çok iyi farkında olduğunu onu merkez belleyerek ve milyonlarca yıldır etrafında dönmeyi sürdürerek ispatlamıştı. Fakat insan denilen o çok zeki varlık için bu pek de önemli değildi. Öyle ki çocuğuna güneş ismini veren insan sayısı hala çok azdı.


İşte bu küçük mavi gezegen, serüvenine nasıl başladığından ve nasıl nihayete ereceğinden bihaberdi. Bu onun canını sıkan en önemli şeydi çünkü epey uzun bir süredir sabit bir işlem gerçekleştirmekteydi ve organizmalar ona çok acımasız davranmaktaydı.


Yalnızlığının üzerine abandığı günlerde evrenin paralelliğini de göz önüne alarak başka bir yerde, başka bir zamanda kendine iyi davranan ve onu görmezden gelmeyen milyonlarca yıldız grubunun ortasında bir kara delik olduğunu düşünürdü. Çünkü ancak o zaman dokunulmaz olurdu, ancak o zaman kırılganlığını yitirirdi ve ancak o zaman saygı görürdü.


Sıkıntılardan bihaber olan insan, hubble denilen devasa bir teleskop ile kendi galaksisini tanımaya çalışırken dünya, sıkıntılarını nasıl dile getireceğini de düşünmekteydi.


Bunun için önce birkaç deneme de yaptı fakat insan ırkı büyük ihtimalle zihinsel boyutta hipermetroptu. Öyle ki iş bu denemeler sonucu açığa çıkan küresel sorunun ancak 50 yıl sonra adını koyabilmişlerdi.


Ama maalesef zeki insan, küçük mavi gezegenin artık tamamen bilinçli olarak direncini yok ettiğini ve eğer gözlerini açıp bir çözüm bulmazlarsa bu haklı harakiri girişiminin bir trajedi ile sonuçlanacağının farkına varmak yerine hubble'a birkaç mercek daha ekleyip görece uzağı gözlemlemeye devam etti.

Douglas Adams /42


2 Kasım 2010 Salı

çakmanınkiler malum!

Library of Congress dijital kütüphanesinde 34. Osmanlı Padişahı Abdulhamit II (1876-1909) arşivinde bulunan Abdullah Kardeşler`in 1880-1893 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu`nda eğitim veren kız okullarında çektikleri siyah beyaz negatiflerden seçme 19 kare (yani 19 okul, kimi sanat, kimi orta okul, kimi ise özel...)

Dersaadet Kız Sanayi Mektebi (Sanat Okulu)

Üsküdar Kız Sanayi Mektebi (Sanat Okulu)

Mekteb-i Edeb-i

Eyüp Rüşdiyesi

Fatih Rüşdiyesi

Fındıklı Mekteb-i Rüşdiyesi

Küçük Mustafa Paşa Rüşdiyesi

Molla Gürani Rüşdiyesi

Sultan Ahmed Rüşdiyesi

Darül-Feyz-i Hamidi-ye

Darüt-Tahsil-i (Özel Okul)

Hadikatül-Maarif (Özel okul)

Halile-yi Mahmudiye-yi (Özel Okul)

Mekteb-i Edeb-ye (Özel Okul)

Mekteb-i Hamidi-ye (Özel Okul)

Mekteb-i Osmani-ye (Özel Okul)

Nümune-yi Terakki (Özel Okul)

Ravza-yi Terakki (Özel Okul)

Rehber-i Marifet Mektebi (Özel Okul)


Bir asırdan fazla bir süre sonra peydahlanan çakma son osmanlınınkiler hepimizce malum... Paylaşmayacağım!

...
..
.

Abdullah Kardeşlerin diğer fotoğrafları için : http://www.loc.gov/pictures/related/?q=Abdullah+Fr%C3%A9res&fi=name&op=EQUAL&sg=true&st=gallery

Library of Congress dijital kütüphanesi için: (http://www.loc.gov/pictures)